30 Eylül 2010 Perşembe

TÜRKİYE-IRAK SINIRINDA TARİHİ STRATEJİK SINIR CİNAYETİ

Türkiye-Irak sınırının çizilmesi çalışmalarını ünlü İngiliz casus Gertrude Bell yönetti.
   -Musul-Kerkük petrol bölgesinin İngiltere sömürgesindeki Irak sınırları içinde kalması karşılığında  Hakkari Sancağı Türkiye’ye bırakıldı.
   -Türkiye-Irak-İran arasında dil gibi uzanan ara bölge günümüzde PKK’nın kontrolündeki tampon topraklardır. Gediktepe karakol baskını da buradan gerçekleştirilmiştir.
    -Türkiye-Irak sınırında en kısa zamanda sınır düzenlemesi yapılmalıdır.

    Türkiye- Irak-İran sınırlarının sınırlarının kesiştiği noktada bulunan Hakkari’nin Şemdinli ilçesi sınır Gediktepe Karkoluna yapılan PKK Terörist saldırısı ve askerlerimizin  şehit olmalarının arkasındaki tarihi stratejik ihmaller de ortaya çıkmaya başladı. Gediktepe sınır karolunun bulunduğu yer ile ilgili olarak yapılan  Google-earth uydu  fotoğraf ve sınır çizim haritasına göre sınırların kesiştiği bölgede eni-1 ila 3,boyu ise 15 km’yi bulan  Irak  toprakları durumundaki dil gibi ara bölge Türkiye ile İran sınırları arasında bulunuyor. Bu bölge tamamiyle PKK’nın kontrolünde ve Gediktepe sınır karakoluna saldırı da buradan yapıldı.  Bahsi geçen bölge günümüzde PKK’nın barınma,eğitim ve Türkiye sınır bölgelerine saldırı üssü olarak kullanılıyor.  Bahsi geçen  Irak’a ait ara bölge PKK için kurtarılmış topraklar olarak da biliniyor.

SINIR ÇİZİMİNİ ÜNLÜ İNGİLİZ KADIN CASUS GERTRUDE BELL HAZIRLADI

Türkiye-Irak sorunlu sınır çizimi çalışmalarını ünlü İngiliz haritacı,tarih meraklısı ve de casus Gertrude Bell başlattı. Gertrude Bell, aynı zamanda ünlü ajan Lawrence’nin de hocası olarak bilinir.  Gertrude BEL, 1900-1914 yıları arasında  Musul-Kerkük-Erbil ve Süleymaniye bölgesinde aşiretler arasında defalarca dolaştı, fotoğraflar çekti ve yörenin haritalarını çizdi.  Türkiye’nin 1923 yılında imzaladığı Lozan anlaşmasında Türk-Irak sınır çizgisinin açık bırakılması ve sonrasında  Musul-Kerkük’ün Irak devleti sınırları içine alınması ve sadece Hakkari Sancağı’nın Türkiye’ye bırakılması tezlerinin de sahibi Gertrude BELL’dir.
   Gertrude BELL’in gizli arşivinde bulunan fotoğraf ve haritalardan elde ettiğim Türk-Irak sınır sorununun perde arkası olaylarını aydınlatacak gizli belgeleri http://www.cezmiyurtsever.com/ sitesinden de yayınlayarak bilim dünyasına sunuyorum.
    Türkiye ve İngiltere sömürgesi Irak yönetimi arasında 1924 yılında sınır çizimi başlatılması anlaşması yapıldı. Ve sınır çizimi Gertrude BELL’in görüşleri doğrultusunda  Türkiye adına Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ve İngiltere’nin Irak Büyükelçisi Şarl  Lindzey arasında gerçekleşen diplomatik görüşmeler sonrasında kabul edildi. Burada ilginç olan ise Türkiye-Irak sınır çizgisinin  Türkiye’de kalan Şemdinli ilçesi sınırlarının tespitinde her türlü eşkiyalık ,silahlı olaylar için  uygun ara bölgenin de bulunmasıdır.

TÜRKİYE-IRAK SINIRINDA DEĞİŞİKLİKLER YAPILMALIDIR

 Türkiye, PKK  eylemlerinin başlaması ile birlikte adı geçen tampon bölgenin kontrolünü sağlayacak ülkeler arası bir irade bulamamıştır. Bahsi geçen ve günümüzde PKK’nın eylem üssü ve kurtarılmış bölgesi olarak kullandığı  tampon bölge tarihi stratejik bir cinayetin ürünüdür. Ve günümüzde de bu sorunun çözümünde muhatabı ABD ile birlikte Kuzay Irak Kürt yönetimidir. En kısa zamanda  Türkiye/Irak sınırında düzenleme yapılarak tampon bölgenin ortadan kaldırılması gerekir. Aksi halde PKK’nın kontrolündeki kurtarılmış bölge ve Gediktepe baskınındaki gibi olaylar hiç bitmeyecektir.

                                                       


TÜRKİYE TOPRAKLARINDA “İSRAİL’İN KURULMASI” GERÇEKLEŞİYOR!

-1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulmasından sonra izleyen yılarda ABD ve İsrail, Irak’taki Barzanilerin liderliğinde süren Kürt siyasi harekatına destek verdiler.
-Molla Mustafa Barzani’nin 1957 yılında İsrail’i ziyareti ve yapılan gizli anlaşmalarla İsrail’in Irak’taki çıkarları uzun vadeli olarak desteklenmiştir.
-İsrail, 2009 yılından itibaren Türkiye ile gerginleşen siyasi ilişkilerinden dolayı PKK eylemlerine arka planda destek vermektedir.
-PKK’ya karşı kendi topraklarını koruyamayan Türkiye topraklarında “İSRAİL DEVLETİ” kurulmuş olacaktır.
-İsrail Savunma Bakanı Şaul MOFAZ, 2009 yılında Irak’ı ziyaret ederek kendi ataları ve akrabaları ile tanışmıştır.
-Tarihi belgeler,Barzani ailesinin kökenlerinin kripto Yahudi (gizli Yahudi) olduğunu göstermektedir.

Tarih sahnesindeki aktörlerin hareketlerini belirleyen en önemli güç kaynağı  yaşanmış tarihin hafızası olan belgelerdir. Bu  sözlerden sonra hemen şu bilgileri verelim:
    -İsrail Devleti 1948 yılında kuruldu. Ve kısa sürede Irak’ta yaşayan Yahudi asıllı aileler İsrail’e göç ederek yerleşti. Günümüzde İsrail’de yaşayan Kürdistan Yahudilerinin sayısı 250.000 civarındadır.
    -İsrail Savunma Bakanı Şaul Mofaz, 2009 yılında Irak’ı ziyaret ederek kendi atalarının yaşadığı topraklarda akrabalarını ziyaret ederek hasret gidermiştir.
    -İsrail’in kahramanlar tarihinde en önemli isimlerinden birisi de Irak Yahudilerinden olan Moshe Barzanidir.1928-1947 yıları arasında yaşayan Moshe Barzani, Irak’da faaliyet gösteren Yahudi silahlı “Lehi” örgütünün üyesi idi. İngiliz sömürge yönetimi tarafından yaptığı sabotajlar ve öldürmelerden dolayı idama mahkum edildi ve infaz gerçekleştirildi. Moşhe Barzani’nin mezarı günümüzde Kudüs’teki Zeytindağındadır.
    İsrail. 1950’li yılardan başlayarak sonraki yılarda Molla Mustafa Barzani’nin liderliğinde devam eden Irak yönetimine karşı isyan ve savaş harekatını daime desteklemiştir.
Molla Mustafa Barzani,1967 yılında İsrail’e bir gezi yaptı. Ve İsrail Savunma Bakanı Moşhe Dayan ile görüştü. Barzani, bu ziyaretinin anısına “Kürt hançeri” hediye etti. Ve Kerkük’teki petrol rafinerilerinin bulunduğu bölgenin ayrıntılı haritasını verdi. Ve1967 yılında İsrail destekli bir operasyon sonucu Kerkük rafinerisi bombalanarak çalışmaları durduruluyor.
    Molla Mustafa Barzani ile Moşhe Dayan’ın bu gezi anısına çekilmiş fotoğrafları bulunmaktadır.
    Molla Mustafa Barzani’de sonra oğlu Mesut Barzani’de siyasi mücadelesini sürdürürken ABD ve İsrail’in doğrudan desteğini almıştır.  Saddam yönetiminin Küveyt’e müdahalesi ve arkasından Irak’ın kuzeylinde ABD korumasında bir Kürt otonom bölgesinin ortaya çıkarılması ve en sonunda da ABD’nin Irak’a müdahalesi ve Saddam rejiminin devrilmesi ile birlikte “IRAK KÜRDİSTANI” yönetiminin kurulması birbirini izlemiştir.
    Özetle söylemek gerekirse 2009 yılında İsrail’in Gazze’ye saldırısı ve sonrasında Tayip Erdoğan’ın “one minute” çıkışı ile devam eden ve İsrail ile  çatışmaya dönüşen gelişmelerle birlikte PKK terörü artarak Türkiye’nin gündeminin en önemli sorunu haline getirilmiştir.
    Her geçen gün mevzi kaybeden Türkiye, “İç savaş” ve bölünme tehlikesi ile karşı karşıyadır.  İsrail, Türkiye’nin yumuşak karnı olan “Kürt sorununu” dolaylı yolardan destekleyerek Türkiye’yi kaos ortamına sürükleyen bir çalışmanın da içindedir. Irak’ın kuzeyini ve Türkiye’nin Güneydoğusunu içine alan Kürt yönetimlerinin güçlendirilmesinin kısa açıklaması: “ Türkiye topraklarında ve Irak’ın kuzeyinde yeni ve büyük İsrail’in kurulması” anlamına gelir…Bu düşünceler Tevrat’ta açıklanan Fırat ile Nil arasındaki toprakların Yahudi anavatanı sayılması düşüncesinin de canlandırılmasıdır.

İSRAİL “GOOGLE” SİLAHIYLA TÜRKİYEYİ VURUYOR

Google’nin kurucuları Sergey Brin ile LarryPage Yahudi asıllı internet girişimcileridir.
   -Google logosunu çizen Yahudi asıllı Ruth Kedar’dır.
   -Google’nin satın aldığı Youtube vasıtası ile Türkiye’nin tarihi değerlerine acımasızca saldıralar gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de mahkeme kararları olmasına rağmen yayın servisine devam eden Youtube’nin davranışları illegal yollardan  Türkiye’de kaos ve çatışma ortamı yaratmaktadır.
    -Marmara Gemisinin DoğuAkdeniz’de İsrail saldırısına uğramasından sonra Google ve Youtube dünya genelinde Türkiyeyi suçlayan bilgi ve propoganda karartması çalışmalarını yürükmektedir.

    31 Mayıs 2010 günü yaşanan Marmara gemisinin  Doğu -Akdeniz’in  uluslar arası sularında saldırıya uğraması olayından sonra Türkiye ve İsrail arasında karşılıklı suçlamalar ve propoganda savaşı gündeme geldi. İsrail’in gerçekleştirdiği eyleme doğrudan destek veren özelikle ABD’de basını elinde tutan ünlü Yahudiler gözü kapalı olarak Türkiye’yi suçlayan görüşleri dünyaya yaymaya başladılar.
    Ve bu esnada Türkiye’de Bakanlık eliyle Google ve Youtube erişim engelleri gündeme geldi.  Aynı günlerde Youtube’nin Türkiye’deki destek sağlayan servis elemanları ulusal basın ve yayın organlarında Youtube erişime yasağın kaldırılması için kulis çalışmalarında bulundular. Hatta Cumhurbaşkanı Abdullah gül’ün yasağın kalkması ile ilgili sözlerini de kendileri için referans olarak gösterdiler.
    Açıkca bilinen bir gerçek vardı ki Türkiye’nin İsrail’i Marmara gemisi olayından sonra suçlayan girişimlerine dünay genelinde 2bilgi karartması yaparak engelleyen en büyük organizasyon olarak GOOGLE ime sorun yaşanmaya başlandı.

GOOGLE’NİN KURUCULARI “YAHUDİ ASILLI” İNSANLAR

Merkezi ABD’de bulunan Google’nin kurucuları olan Sergey Brin, 1973  Rusya doğumlu Yahudi asılı anne babanın çocuğu olarak 6 yaşının içinde ABD’ye göç etti. Ve bilgisayar teknikleri üzerinde uzmanlaştı. Google’nin diğer kurucusu Larry Page ise 1973 yılında  ABD’de doğmuş Yahudi asıllı bir  bilgisayar girişimcisi.
    Sergey Brin ve Larry Page, 1998 yılında “Google” adında Web sitesi kurarak kısa zamanda  dünyanın en fazla ziyaret edilen arama motoru haline getirmeyi başardılar.  2009 yılı itibariyle Google’nin çalıştırdığı eleman sayısı 20.000’ibulmuş, sermayesi de 163 milyar dolara ulaşmıştı. Sadece 2009 geliri 21 milyar dolar civarında idi.
     Bütün dünyada internet ortamında bilgi araması yapan insanlar öncelikle Google’nin penceresinden giriş yapar hale geldiler. Bilgiye ulaşım kaynakları bir bakıma google tarafından kontrol edilir hale gelmeye başlandı. İlginçtir “GOOGLE” logosunun tespiti yapan kişi de Yahudi asıllı  ABD vatandaşı Ruth Kedar’dır. Kedar, çoğu kez İsrail’e gezi yaparak kendi ülkesinin kültürel ve dini değerlerini gerçekleştirdiği  logolara da yansıtır.
    GOOGLE söçcügünün başında bulunan “G” harfi “1” anlamına gelmektedir. Latince ve İngilizcedeki Tanrı anlamına gelen “God” kelimesinin de başlangıcıdır.”G” harfi felsefi kaynağını Tevrat’tan alan Evrenin ulu mimarı söylemi ile dile getirilen Masonik bir terimdir de.

TÜRKİYE VE İLE GOOĞLE KARŞI KARŞIYA GELDİLER

    Türkiye’de iç karışıklık çıkarmak isteyen at niyetli provokatör insanlar kendi düşüncelerini yansıtan kısa filmlerini Youtube ile servis ederek yayınlamaya başladılar. Atatürk’ü küçük düşürücü bu filmlere Türk mahkemeleri yasak getirmesine rağmen Youtube bunları yayından kaldırmayı kabul etmedi. Türk mahkemelerinin verdiği kararları uygulamayan Youtube’nin bu yaklaşımından dolayı 2008 yılında erişim yasağı getirildi. Ve youtube ile Google, hiç vergi vermeksizin Türkiye’den 30 milyon TL’den fazla para kazandılar.
    En son olarak da İsrail’in türkiyeyekarşı marlmara gemisinden dolayı propoganda savaşına dolaylı destek veren Google ve Youtube Türkiye’nin kara listeye aldığı internet erimiş medyası haline geldi.
    Özetle söylemek gerekirse Google ve onun satın aldığı Youtube İsrail’in Türkiye karşı en güçlü propoganda silahıdır. Ve doğrudan veya dolaylı olarak acımasızca kulanılmaktadır.

26 Eylül 2010 Pazar

ABDÜLHAMİT FİLİSTİN’E YAHUDİ GÖÇ VE YERLEŞİMİNİ YASAKLIYOR

Osmanlı Padişahı, II.Abdülhamit, Yahudilerin Siyonist amaçlar uğruna Filistin topraklarına ve Kudüs’e yerleşmelerini engellemek için bütün yetkilerini kulandı.
-Kudüs Mutasarrıflık yönetimi ile merkezden idare edilmeye başlandı.
-Kudüs ve Filistin topraklarının %-80’i devlet  veya vakıf  arazisi olarak kabul edildi.
-Siyonist hareketin lideri gazeteci Theodor Herzl’in, İstanbul’a kadar gelerek Osmanlı’nın bütün borçlarını ödeme karşılığı Filistin’e Yahudi göçüne izin verilmesi istekleri red edildi.
-Abdülhamit’in 1909 yılında yönetimden uzaklaştırılması sonrası 1911 yılında çıkarılan toprak kanunları ile Filistin’eYehudi göçü önündeki bütün engeller kaldırıldı.

    ABDÜLHAMİT SİYONİSTLER VE YAHUDİLERİN FİLİSTİN’E YERLEŞME İSTEKLERİNİ GERİ ÇEVİRİYOR

Sultan Abdülhamid hatıratında şu sözlere yer verir: "Eğer Filistin'de Müslüman Arap unsurunun faikiyetini [üstünlüğünü] muhafaza etmesini istiyorsak, Yahudilerin yerleştirilmesi fikrinden vazgeçmeliyiz. Aksi takdirde yerleştirildikleri yerde çok kısa zamanda bütün kudreti elde edeceklerinden, dindaşlarımızın ölüm kararını imzalamış oluruz."

Osmanlı Devleti, Filistin’de Yahudi yerleşimini arttırmayı planlayan Siyonist harekete karşı daima ihtiyatlı bir siyaset takip etmiştir. Sultan II. Abdülhamid, Siyonizm'i siyasal bir sorun olarak görmekte ve Yahudiler'in kitlesel olarak Filistin’e yerleştirilmelerininSiyonist hareketin lideri Theodore Herzl, Filistin'in Yahudi göçlerine açılması ve buranın muhtar bir Yahudi idaresine sahip olmasına karşılık
         doğuracağı sakıncaları bilmekteydi.



Osmanlı'nın Avrupa Devletleri'ne olan borçlarının ödenmesi ve Avrupa basınında Padişah lehinde propaganda yapılması teklifini sunmak üzere Sultan II. Abdülhamid'le görüşme talebinde bulundu. Padişah'la bizzat görüşemeyen Siyonist Lider Theodore Herzl teklifini 1901 yılı Mayıs ayında Polonya'lı adamı Philip Newlinsky aracılığıyla Sultan'a iletti. Ancak bu talebe çok hiddetlenen  dâhi idareci Sultan II. Abdülhamid teklifi kesin bir dille reddederek  "Eğer Herzl senin arkadaşın ise ona nasihat et, bu mevzuda bir adım daha atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil Osmanlı milletine aittir. Milletim bu toprakları kanlarını dökerek kazanmışlardır. Ne ile aldıysak onunla geri veririz!" diyerek tarihi bir cevap vermiştir.




 Bununla yetinmeyen Osmanlı Devleti, Filistin topraklarında Yahudi yerleşimini engellemek için çok önemli hukuki tedbirler almaya başladı. İlk olarak Yahudi yerleşimini engellemek için 18 Recep 1287 tarihli (1871) İrade-i Seniyye ile Filistin toprakları Miri Arazi'ye (Devlet Arazisine) dönüştürüldü. Ancak % 20'si yine mülk arazi şeklinde devam ettiği için Yahudiler bu kısımdan koparabildiklerine yerleşebiliyorlardı.

Sultan II. Abdülhamid 25 Rebiülâhir 1308/1883 tarihinde neşrettiği iradesindeki hukukî düzenleme ile Filistin Arazisi hakkındaki muhtemel kanunî boşlukları da doldurarak Yahudiler'e mülk satışına konulan engelleri daha da arttırdı. Bir taraftan da Hazine-i Hâssa'daki şahsî mal varlığıyla Filistin'de mümkün olduğu kadar çok toprak satın alarak Yahudiler'in bu topraklara yerleşme yollarını bütün bütün kesmeye çalıştı.
Sultan II. Abdülhamid, Filistin’de Yahudi yerleşimine karşı çıkma nedenlerini 21 Zilhicce 1308 (15 Temmuz 1891) tarihinde yayınladığı iradesinde net bir şekilde açıkladı. Bu nedenlerin başında da Filistin’de yerleşmek isteyen Yahudiler'in bu topraklarda bir Yahudi Devleti kurmayı amaçladıkları gösterilmekteydi. 21 Kasım 1900 tarihinde de Yahudilerin Filistin'e yerleşmelerini önleyici bir tedbir olarak "Mukaddes Toprakların Duhûliye Şatları" adı altında yeni tedbirler getirilmiştir. Bu şartlara göre Filistin'i ziyaret edecek her Yahudi, üzerinde mesleği, milliyeti, ve ziyaret sebebi yazılı bir tezkere veya pasaporta sahip olacaktı. Yahudiler'in elindeki bu tezkere Filistin'e ulaştıklarında görevli makamlarca alınıp kaydedilecek, 30 günlük sürenin dolmasından sonra ise sınır dışı edileceklerdi.

Sultan II. Abdülhamid durumu daha da netleştirerek daha sonra Filistin toprakları da dahil olmak üzere bütün Osmanlı Devleti topraklarında Yahudiler'e toprak ve mülk satışını tamamen yasakladı.

OSMANLI PADİŞAHININ YAHUDİ GÖÇÜNE YASAK FERMANI

-1891 yılında deniz yoluyla Filistin’in Safed kasabasına gelen 400 Yahudi göçmen,bölgede yerleşmek istedi.
-Yahudilerin kutsal Kudüs bölgesinde yerleşerek nüfus dengesini değiştireceğinin farkına varan Padişah Abdülhamit, aynı konuda ferman yayınlayarak Yahudi yerleşimine yasaklar getirdi.
-Padişahın fermanında yazılı olanların metnini sunuyorum.

Sultan II. Abdülhamid'in Filistin’de Yahudi yerleşimine karşı çıkma nedenlerini fevkalâde bir basiret ve ileri görüşlülükle açıkladığı 21 Zilhicce 1308 (15 Temmuz 1891) tarihli iradesinde durumu şöyle özetlemiştir:


"Yıldız Sarayı Hümâyûnu Baş Kitâbet Dairesi,

Beyrut Vilâyeti dahilinde Safed Kasabası'nda bulunan ve Hayfa'ya 440 (Dört yüz kırk) ecnebî Musevinin istidâları vechile Tâbi'iyyet-i Devlet-i Aliyye'ye kabulleri istîzânın hâvi resîde-i dest-i ta'zim olan 20 Zilhicce 1308 tarihli tezkere-i Sâmiye-i Sadâret-Penâhileri manzur-i alî oldu. Musevîlerin Kudüs civarında içtima ve iskân etmeleri, ileride orada bir Musevî hükümetin teşekkülünü intâc edebileceği müâbesesiyle kat'â câ'iz olmaktan başka; zaten Memâlik-i Şâhâne arâzi-i hâliyeden ma'dûd olmadığına ve medenî Avrupalıların memleketlerinden tardetdikleri eşhâsın Memalik-i Şahâneye kabulüne bir sebep olmayıp, hususuyla ortada bir Ermeni Fesâdı mevcûd iken bu suret aslâ câiz olmayacağına nazaran ne merkûmenin ne de sair Musevilerin kabûl olunmayarak Amerika'da iskân etmek üzere geri gönderilmeleri zımnında ba'demâ ayrı ayrı ma'ruzâta hâcet kalmayacak sûrette Meclis-i Vükelâca umumî bir karâr ittihâzıyla bâ-mazbata arz ve istizân-ı keyfiyyet olunması muktezâ-ı irâde-i Seniyye-i Cenâb-ı Hilâfet-Penâhî'den bulunmuş ve binaenaleyh Tezkere-i Sâmiye-i Vekâlet-penâhîleri takımıyla iâde edilmiş olduğundan ol bâbda emir ve fermân Hazret-i Men Lehü'l Emrindir.

21 Zilhicce 1308 (15 Temmuz 1307 (1891) Ser-Kâtib-i Hazret-i Şehriyârî Süreyyâ"



Osmanlı Sultanı II. Abdülhamid tarafından Filistin’de Yahudi yerleşimi ile ilgili olarak güdülen kararlı siyaset daha sonra üyelerinin bir çoğu masonlardan oluşan, "İttihat ve Terakki Cemiyeti" tarafından ortadan kaldırıldı.  Yönetimi kanunsuz bir şekilde ele geçiren cemiyet, hürriyet sloganlarıyla geldiği ülkede görülmemiş bir baskı ve istibdat dönemini başlattı. İlk kurulduğunda vatansever insanları da bünyesinde barındıran fakat zamanla daha fazla yabancı güçlerin güdümüne giren örgütün yıkıcı icraatları milyonlarca vatanseveri bu cemiyetten hızla kopuşa götürdü.

    YAHUDİ GÖÇÜNE NE ZAMAN İZİN VERİLDİ
    Padişah Abdülhamit’in Yahudilerin Filistin’e göç ve iskana yasak getirmesi politikası onun 1909 yılında Osmanlı yönetiminden uzaklaştırılması ile hızla değiştirildi.İşbaşındaki İttihat ve Terakki Partisine yakın Osmanlı Hükümeti Yahudilere destek politikası çerçevesinde iskan kanunlarında önemli değişiklikler yaptı.

İttihat ve Terakki Cemiyeti 7 Eylül 1911 tarihinde Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Yahudiler'in, Arazi Kanunu’nun "Ölü Toprakların İhyası"na ait 78. ve 103. maddelerinden yararlanmasını sağlamak amacıyla bir "Şura-yı Devlet Kararı" yayınlayarak Filistin’de Yahudi yerleşiminin önündeki bütün engelleri kaldırdı.

Kaynak:  “www.Bir Barış Ülkesi Osmanlı Filistini.Com”
Not: Osmanlı döneminde Filistin’in durumu hakkında yazı ve resimleri internet ortamında paylaşan arkadaşlara çok teşekkür ederim.



ENVER PAŞA’NIN GİZLİ MEKTUBU BULUNDU!

Osmanlı Arşivinde bulunan Filistin belgeleri tasnif edildi ve araştırmacılara da açıldı.
     -Osmanlı ordusunun 3. Gazze savaşında aldığı ağır yenilginin perde arkasında gelişen olaylar da aydınlanmaya başladı.
    -ABD Başkanı Wilson, Siyonist örgütlerin istekleri doğrultusunda Osmanlı’nın Filistin topraklarında İsrail Devleti’nin kurulması projesini diplomatik alanda uygulamaya koydu.
     -Enver Paşa, kendisine ulaşan istihbarat raporlarına bakarak ABD’nin Osmanlı’ya savaş açtığını açıkladı.

    AMERİKA İLE FİLİSTİN’DE SAVAŞIYORUZ

 Türkiye’nin Filistin topraklarını terk ettiği 1917 tarihinden sonra geçen 93 yıl sonra Filistin sorununa sahip çıkmasının gerekçelerini açıklayan ve Osmanlı Devleti ile ABD’nin savaş içinde olduğu görüşlerini yansıtan tarihi arka planını aydınlatan Enver Paşa’nın “KIZIL HİLAL DAMGALI” gizli belgesi Osmanlı Arşivinde bulundu.  Osmanlı Arşivinde bulunan Enver Paşa’nın gizli mektupları ve ABD’li Kudüs Kolonisi’nin çektiği savaş fotoğraflarının ayrıntılarını http://www.cezmiyurtsever.com/ sitesinde de yayınlayarak bilgileri dünya kamuoyu ile de paylaşıyorum. Enver Paşa,  Amerika’nın desteği ile İngiltere ve Osmanlı orduları arasında gerçekleşen 3. Gazze savaşı’nın sona erdiği 8 Ekim 1917 tarihinde “Amerika ile savaşıyoruz” mesajının verildiği gizli istihbarat raporunu Dışişleri Bakanlığı’na bildirdi.  Osmanlı Arşivinde  Başkumandanlık, şube-2/47420. numara 8280’de kayıtlı bulunan ve üzerinde çok gizli olduğunu yansıtan  Kızıl  hilal damgalı mektup da yazılanlar:

    “Dışişleri Bakanlığına,
     Filistin’de  Yahudi Hükümeti Kurulmasına Dair,
     
     Devletli Efendim Hazretleri,
     Amerika Birleşik Devletleri Reisi Wilson’un 17-9-1917 tarihli İsviçre gazetelerine gönderilen telgrafların içinde yazılı olanlara bakılırsa  işbaşındaki Rusya Hükümeti’ne hususi bir mektup yazıp Filistin’de bir Yahudi hükümeti tesisi kararlaştırılmış olup  amaçların gerçekleşmesi için  çalışılacağı Rusya’nın dahi yardımda bulunması istendiği Bern Ateşe militerliğinden bildirilmiştir.  
     Bu konuda bilgi sahibi olunması.  8 Kasım 1917.
     Osmanlı Ordular Başkumandan Vekili ENVER

Enver Paşa’nın kızıl hilal damgalı gizli mektubunda yazılanları doğrulayan ve Osmanlı ile ABD’nin Filistin’de İsrail Devleti ile savaş halinde olduğunu açıklayan ayrıntılı rapor Viyana Büyükelçisi Hüseyin Hilmi Paşa tarafından 14 Kasım 1917 tarihinde “Mahremdir(Gizlidir)” başlığı altında Osmanlı Dışişleri Bakanlığına bildirildi. Bahsi geçen raporda  Enver Paşa’nın görüşlerini doğrulayan şu görüşlere yer verildi:

     “Filistin’in  bağımsız bir hükümet şekline dönüştürülerek idaresinin Musevilere verilmesi Amerika Reisicumhuru tarafından Siyonistlere söz verilmiştir. İngiltere Hükümetinin bu sözlere katıldığı Viyana’da gizlice toplanan Siyonist komitesinin Ameri ve İngiltere Siyonistlerinden gelen raporlardan öğrenildi.
     İngiltere Dışişleri Bakanı Balfur tarafından (Siyonizm Destekcisi) Lord Rotschild’e gönderilip hemen her memleketin basınına verilen 7 Kasım 1917 tarihli mektubun içinde yazılı olanlar adı geçen topraklarda (Filistin’de)  bir İsrail Hükümetinin kurulması İngiltere’nin kesin kararıdır.                                 17 Kasım 1917,  Viyana Büyükelçisi                                                                                         Hüseyin Hilmi”
    
          Osmanlı’ya bağlı Filistin topraklarında Amerika’nın lojistik destekleri ile gerçekleşen III. Gazze savaşı sonrasında  İngiliz ordusu 9 Aralık 1917 tarihinde Kudüs’e girdi.  Ve sadece III. Gazze Savaşında Osmanlı ordusu 25 bin civarında asker kaybetti. Sayıları 50 bine ulaşan Osmanlı askerlerinin Filistin’in muhtelif yerlerindeki toplu mezarlarının fotoğraflarını çekme ve Arşivleme görevi Kudüs’teki Amerikan Kolonisi gerçekleştirdi.  Ve çekilen fotoğraflar ABD’nin Kongre Kütüphanesi Filistin tarihi fotoğraflar bölümünde dosyalandı.

SİYONİZM DÜNYANIN GÜNDEMİNDE

-Yahudilere anavatan yaratma düşüncesinin kısa ismidir,Siyonizm.

-Kudüs’teki Davut Peygamberin karargahının ve sarayının bulunduğu yerin adıdır Siyon dağı. Ve Davut peygamberin kalkanı da 6 uçlu yıldız şeklidir. Ki aynı şekil günümüzde İsrail Devleti’nin de bayrağında vardır.

-Siyonizmin kurucusu gazeeti Thneodror Herzl’dir.

-Siyonist hareket, 1948 yılında İsrail’in kurulmasıyla devletin  resmi ideolojisi olmuştur.

Her ne kadar İsrail Diyarı'nda (Eretz Yisra'el) her zaman bir Yahudi cemaati bulunmuşsa da, M.S. 1. yüzyıldan itibaren, Yahudilerin çoğunluğu sürgünde yaşamıştır. Yahudilik inanışına göre, Eretz Yisra'el ya da diğer adıyla Siyon, Tevrat'ta Tanrı tarafından Yahudilere vaat edilmiş bir ülkedir. İkinci yüzyıldaki Bar Kokhba ayaklanmasının ardından, Romalılar Yahudileri Filistin'den sürmüş, Yahudi diyasporası da bu şekilde ortaya çıkmıştır.
On dokuzuncu yüzyılda, Yahudilik içinde Filistin'e dönüşe destek veren akımın popülerliği de artmıştır. Siyonizm öncesi Aliyah ile, Yahudiler, Siyonizmin fiilen başladığı yıl olarak kabul edilen 1897 yılından önce de Filistin'e göç ediyorlardı. Aktif Siyonizm'in başlangıcı kabul edilen 1897 yılından önce dahi Yahudilerin Filistin topraklarına göç ettiği görülmüştür.[14].
Filistin'e ciddi Yahudi göçü 1882 yılında başlamıştır. Göçmenlerin çoğu, sık sık gerçekleştirilen pogromlardan ve devlet yönetimindeki baskılardan kaçtıkları Rusya'dan geliyordu. Bu gruplar, Batı Avrupa'daki Yahudi hayırseverlerden gelen mali destek ile bir dizi tarımsal yerleşim alanı oluşturdular. Rus Devrimi ve Nazi zulmünün başlaması ile de yeni Aliyahlar gerçekleştirilmiştir.
1890'lı yıllarda, Theodor Herzl Siyonizme yeni bir ideoloji ve fiili aciliyet katarak, Dünya Siyonist Örgütü'nün (WZO) oluşturulduğu 1897 yılında İsviçre'nin Basel şehrinde düzenlenen ilk kongrenin toplanmasını sağladı. Herzl'in amacı, Yahudi devleti hedefinin elde edilmesi için gerekli hazırlık niteliğindeki adımları başlatmaktı. Herzl'in Filistin'i hakimiyeti altında tutan Osmanlı yöneticileri ile bir siyasi anlaşma yapma teşebbüslerinin başarısızlıkla sonuçlanması üzerine başka hükümetlerin desteği arandı. Filistin'de küçük ölçekli yerleşimlere destek veren WZO, Yahudilik duygusu ve bilincini güçlendirmeye ve dünya çapında bir federasyon kurmaya odaklandı.
Dinlere göre Filistin nüfusu
Yıl
Müslümanlar
Yahudiler
Hıristiyanlar
Diğerleri
1922
486.177
83.790
71.464
7.617
1931
493.147
174.606
88.907
10.101
1941
906.551
474.102
125.413
12.881
1946
1.076.783
608.225
145.063
15.488


Uzun bir devlet yönetiminde soykırım ve etnik temizleme ("pogromlar") siciline sahip olan Rus İmparatorluğu, yaygın şekilde Yahudi halkının tarihi düşmanı olarak kabul edilmekteydi. Lider kadrosunun büyük bölümü Almanca konuşanlardan oluştuğu için, Siyonist hareketin merkezi de Berlin'de bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında, Yahudilerin (ve Siyonistlerin) büyük bölümü Rusya'ya karşı verdiği savaşta Almanya'nın safında yer aldı.

Rusya'dan gelen Yahudi göçmen Chaim Weizmann'ın yürüttüğü lobicilik çalışmaları ve Amerikan Yahudilerinin Amerika Birleşik Devletleri'ni Almanya'ya destek vermeye teşvik edeceği endişesi Britanya hükümetini 1917 yılında Balfour Deklarasyonu'nu kaleme almaya sevk etti. Deklarasyon, Filistin'de bir Yahudi anavatanı kurulmasını onaylıyordu. Ayrıca, Britanya saflarında Filistin'de savaşmak üzere de Siyonistlerden oluşan Jabotinski komutasında bir askeri birlik kuruldu. 1922 yılında, Milletler Cemiyeti, Britanya'ya verdiği mandada söz konusu deklerasyonu kabul etti:
Manda (…) önsözde de belirtildiği gibi, Yahudiler için bir ulusal vatan kurulmasını ve kendi kendini yöneten kurumların oluşturulmasını ve ırkı ve dini ne olursa olsun, Filistin'de yaşayan herkesin medeni ve dini haklarını güvence altına alacaktır.
Balfour Deklarasyonu'nun çıkarılmasında oynadığı rol, Weizmann'ın hareketin lideri olarak seçilmesinin de önünü açtı. Weizmann, 1948 yılına kadar bu görevde kaldı.
Kaynak: Wiktipedia Ansiklopedisi, “Siyonizm” maddesi.
Not: Ayrıntılar için bak. http://www.cezmiyurtsever.com/

İSRAİL DEVLETİ’NİN DOĞUŞU

  -İngiliz manda yönetiminin sürdüğü 1918-1948 yılları arasında Siyonist terör hareketleri Filistin’de kanlı olaylara imza attı.
   -İngiltere’nin 1937 yılında Filistin’in Araplar ve Yahudiler arasında ikiye bölme planı başarılı olamadı.
    -1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulduğu açıklandı. Türkiye, İsrail’i tanıyın ilk ülkeler arasında idi.
   Britanya Manda Yönetimi Filistin'e daha yüksek sayıda Yahudinin göç etmesine ve Yahudiler tarafından bölgedeki toprak ağalarından daha fazla arazi satın alınmasına yol açtı. Bunun sonucunda, yerel halkın topraksız kalması bölgedeki (çoğu zaman bizzat araziyi satan toprak ağalarının önderliğinde gelişen) huzursuzluğu körükledi. 1920, 1921 ve 1929 yıllarında yaşanan ayaklanmalara kimi zaman Yahudilere yönelik katliamlar da eşlik etti. Kurbanlar çoğunlukla Siyonist olmayan Ortodoks Yahudilerdi. Britanya ilkesel düzeyde Yahudilerin göçünü desteklemekle birlikte, Arapların çıkarttığı şiddet olaylarından ötürü Yahudi göçüne kısıtlamalar getirmiştir.
Hitler’in 1933 yılında Almanya'da iktidara gelmesinin ardından, 1935 yılında kabul edilen Nürnberg Yasaları Almanya Yahudilerini (daha sonraları da Avusturya ve Çek Yahudilerini) ülkesiz mülteciler haline getirdi. Benzer kurallar, Nazilerin Avrupa'daki müttefikleri tarafından da uygulanmıştır. Zaman içinde Yahudi göçünde yaşanan artış ve Arap dünyasına yönelik Nazi propagandasının etkisi ile Filistin'de 1936-1939 Arap ayaklanması yaşandı. Britanya durumu araştırmak için Peel Komisyonu'nu kurdu. Avrupa'daki Yahudilerin durumunu dikkate almayan komisyon, iki devletli bir çözüm ve halkların zorunlu transferi yönünde bir çağrıda bulundu. Ancak, Britanya bu çözümü reddederek yerine 1939 tarihli Beyaz Kitap'ı uygulamaya koydu. Beyaz Kitap, Yahudi göçüne 1944 yılı itibariyle son verilmesini ve Yahudi göçmenlerin sayısının 75.000 ile sınırlandırılmasını planlıyordu. İngilizler, Manda yönetiminin sonuna kadar bu politikayı sürdürdüler.
Filistin'deki Yahudi cemaatinin büyümesi ve Avrupa'daki Yahudi varlığının muazzam bir yıkıma uğraması, Dünya Siyonist Örgütü'nün de devredışı kalmasına neden oldu. Amerikalı Siyonistlerin para yardımı ve Washington'daki nüfuzları ile destek verdiği, David Ben Gurion'un liderliğindeki Filistin için Yahudi Ajansı, kendi politikalarını giderek artan şekilde dikte ettirmeye başladı.
İkinci Dünya Savaşı ve Holokost'un (Yahudi Soykırımı) ardından, başta Holokost'tan kurtulmuş olanlar olmak üzere, ülkesiz Yahudilerden oluşan muazzam bir dalga Britanya'nın belirlediği kurallara meydan okuyarak küçük teknelerle Filistin'e göç etmeye başladı. İngilizler, (aralarında çok sayıda öksüz kalmış çocuğun da bulunduğu) bu Yahudileri ya Kıbrıs'ta hapsetmiş, ya da Britanya kontrolü altındaki Almanya'daki Müttefik İşgal Bölgeleri'ne göndermiştir. Bu ise, Siyonizmin tüm Yahudilerden destek bulması ve Amerikan Kongresi'nin Britanya'ya ekonomik yardım verilmesini reddetmesi ile sonuçlandı. Siyonist grupların Filistin'de İngilizlere yönelik saldırılarına ek olarak, imparatorluğu iflasın eşiğine gelmiş olan Britanya konuyu yeni kurulan Birleşmiş Milletler’e  havale etmek zorunda kaldı.

Birleşmiş Milletler Paylaşım Planı (1947)
1947 yılında, Birleşmiş Milletler Filistin Özel Komitesi (UNSCOP) Filistin'in batısının bir Yahudi devleti, bir Arap devleti ve Kudüs'ü çevreleyen BM kontrolü altındaki bir bölge (Coprus separatum) olmak üzere üçe bölünmesini yönünde tavsiyede bulundu.[18] Bu taksim planı, 29 Kasım 1947 tarihinde, 181 Sayılı Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararı ile, 33 lehte, 13 aleyhte ve 10 çekimser oy ile kabul edildi. Oylamanın sonucu, Yahudilerin çoğunlukta olduğu şehirlerin sokaklarında kutlandı.[19]
Filistinli Araplar ve Arap devletleri BM kararını reddederek tek bir devlet oluşturulmasını ve Yahudi göçmenlerin Filistin'den çıkartılmasını talep ettiler. 14 Mayıs 1948 tarihinde, Britanya mandasının sona ermesinin hemen ardından, Ben-Gurion'un liderliğindeki Yahudi Ajansı İsrail Devleti'nin kuruluşunu ilan etti ve aynı gün yedi Arap ülkesinin orduları İsrail'i istila etti. Savaş yüzünden yaklaşık 711.000 Filistinli Arap yaşadıkları toprakları terk etmek, 850.000 Yahudi de Arap dünyasından büyük bir çoğunlukla İsrail'e göç etmek zorunda kaldı.
İsrail Devleti'nin kuruluşundan bu yana, Dünya Siyonist Örgütü genellikle Yahudilerin İsrail'e göç etmeye teşvik edilmesi ve yardımcı olunmasına adanmış bir örgüt olarak işlev görmüştür. Örgüt, diğer ülkelerde İsrail'e siyasi destek sağlamış olsa da, İsrail'in iç politikasında küçük bir rol oynamıştır.
Hareketin 1948 yılından bu yana kaydettiği önemli başarılar arasında, göç eden Yahudilere lojistik destek sağlanması ve en önemlisi, Sovyetler Birliğini terk etme ve dinlerini özgür bir şekilde uygulama hakkı konusundaki mücadelelerinde Sovyet Yahudilerine yardım edilmesi de vardır.
Kaynak: Wikipedia “Siyonizm” maddesi
Not: Ayrıntılar için bak. http://www.cezmiyurtsever.com/


ATATÜRK FİLİSTİN’DE YAHUDİ DEVLETİ KURULMASINA İSYAN EDİYOR

    -Atatürk, İngilizlerin 1937 yılında Filistin’de Yahudi Devleti kurulmasını amaçlayan Peel Komisyon raporunu duydu ve isyan etti.
    -Yahudilere devlet kurulmasına izin verilmesi ve Kudüs’ün elden gitmesi halinde savaş açacağı açıklamasını yaptı.
     Aradan yıllar geçmişti…Osmanlı’nın yıllar süren savaşlar sonrası parçalanması paylaşılması…Yaşanan acılar ve gözyaşları…Ve arkasından Osmanlı’nın külleri üzerinden doğan Türkiye Devleti ve o’nun kurucusu Gazi Mustafa Kemal’in liderliğinde geçen yıllar…
    1937 yılı Temmuz ayı içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin oturumunda Filistin sorunu gündeme geldi. İngiliz manda yönetimi altında bulunan Filistin’de Araplar ve Yahudiler arasında sürüp giden çatışmalar, kanlı olaylar sonrası İngiltere Devleti’nin bölgeye gönderdiği Lord Peel’in hazırlamış olduğu  Filistin’i Araplar ve Yahudiler arasında paylaşımını esas alan plan uygulanmak isteniyordu.  Türkiye Devleti’nin “Matbuat Umum Müdürlüğü” başlığı altında yazılı olan belgenin üzerinde
Bombay Chronicle 27-7-1937
Filistin’e El Sürülemez
Kemal Paşa Avrupa’ya ihtar ediyor:
Türkler mukaddes topraklarda yabancı hakimiyetine  tahammül etmeyeceklerdir” yazısı vardı.
     Hindistan’da İngilizce olarak yayınlanan Bombay Chronicle gazetesi, Kemal Atatürk’ün TBMM’de yaptığı bir konuşmaya dayanarak devletin resmi yayın organı özelliğindeki Hakimiyeti milliye gazetesindeki  kaynak göstererek hazırlamıştı haberi. Türk diplomatları Hindistan’da bölge Müslümanlarının çıkarmış olduğu gazete haberinin kopyasını alarak Ankara’ya ulaştırmışlar ve Kemal Atatürk ile ilgili belgeler dosyası içine yerleştirmişlerdi.
    Atatürk, yıllar önce Osmanlı ordusunun bozulması ile sonuçlanan ve kendisinin de yer aldığı savaşlar sonrası yüz binlerce askerini kaybettiği Filistin yöresindeki yeni yapılanma ile ilgileniyor ve görüşlerini açıklıyordu. Bahsi geçen gazete haberinde Atatürk’e atfen verilen bilgiler aşağıdadır:
     “Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine  inandıkları ve bu uğurda  Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine  esir kıldıkları çok şayanı teessüftür.  Arapların arasında mevcut  olan karışıklığa ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık.Fakat şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi  bildiğimiz için İslamiyetin mukaddes yerlerini  Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek  istiyoruz ki  buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade  etmeyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz  ve islamiyete lakayt olmakla ittiham edildik.Fakat bu ittihamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını  temin için kanımızı dökmeye hazırız.Cedlerimizin Selahattin’in idaresi altında, uğrunda hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun  tahtında bulunmasına müsaade etmeyeceğimizi beyan edecek bugün , Allahın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerleri temellük etmek (sahibi olmak) için yapacağı ilk adımda bütün İslam aleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphem yoktur” (1).
    FİLİSTİN’İ PAYLAŞIM HARİTASINDA NELER VARDI
    Türkiye Devleti’nin Başkanı Atatürk’ü bu kadar kızdıran Filistin sorunun perde arkasında yaşanan siyasi ve diplomasi olayları ne olabilirdi?  İngiltere manda yönetimi askeri işgal altındu bulundurduğu Filistin topraklarında Araplar ve Yahudiler arasında sürüp giden çatışmaların önlenmesi için her iki tarafın da razı olacağı bir  toprak paylaşımı ve göç olayının esaslarını belirlemek istemişti.  Filistin’de “Arap Devleti” kurul Hristiyanlık, Yahudilik ve İslamiyetin kutsal kenti Kudüs ve civarı İngiliz manda yönetimi altında ama uluslar arası garanti altında olacak. Kudüs’ten Batıya doğru dar bir koridor açılarak Akdeniz ile bağlantı kurulacaktı.  Galile gölü ve bakısında kalan Hayfa ve biraz daha güneye sarkan Telaviv bölgesinde Yahudi Devleti kuruluyordu. Diğer topraklarda Araplara bırakılıyordu.  İngiliz Parlamentosu tarafından görevlendirilen Lord Pell, Filistin’deki  Haim Weizman başta olmak üzere Yahudi siyasi önderlerle görüşmüş, Kudüs müftüsü başta olmak üzere Arap siyasi liderlerinin de görüşlerini almıştı.
    Ataütürk’ün Lord Peel’in Filistin’i paylaşım planına bu kadar sert tepki göstermesinin asıl sebebi ise İngiltere Parlamentosunda yapılan gizli oturumlarda Atatürk’ün kurtuluş savaşından sonra izlemiş olduğu Türkiye ve Yunanistan arasındaki “göç ve mübadele anlaşmasının” bir benzerinin Filistin’e de uygulanmak istenmesiydi. Mübadele anlaşması çerçevesinde Türkiye’den 1.3 bin Yunanlı ile çoğunluğu Selanik yöresinde yaşayan 400 bin civarında Türk yurttaşı karşılıklı göç etmişlerdi.  Ve İngiltere o yıllarda bu mübadele anlaşması ve uygulamasını desteklemişti. Şimdi de Filistin’de benzer bir uygulama yapılabilirdi. Ancak Peel planına göre Yahudilere  verilecek topraklarda  yaşayan Arapların topraklarını en kısa sürede satmaları isteniyordu. Ana hatları ile  Yahudi topraklarından 225 bin Arap göç edecek, bunun karşılığı olarak da sadece 1.250 Yahudi topraklarını terk edecekti(2). Atatürk İngiltere’nin Lord Peel eliyle hazırlattığı planın İslam dünyasının manevi onurunun ayaklar altına alınmasını öncelikle fark etmiş ve gerekirse “Batılı emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı topluca savaş açabileceği” uyarısında bulunmuş, bu konuda kararlılık göstererek restini bile çekmişti.
    Atatürk’ün İngiltere Filistin konusunda çektiği rest 1937 yılına denk geliyordu. Ve ertesi 1938 yılında Atatürk hayatta değildi. Yıllar sonra 1948 yılında İngilizler Filistin’den çekilirken İsrail Devleti kurulduğunda ilk tanıyanlar arasında Türkiye’de vardı. Bütün bu gelişmelere rağmen Atatürk’ün 1937 yılında Filistin sorunundan dolayı İngiltere’ye çektiği rest belgesi Cumhurbaşkanlığı Arşivinde tozlu raflar arasında üzeri kapalı olarak kaldı… Taa ki 2000’li yılların başlarında adı geçen dosyanın ipleri çözülünceye ve okunarak ortaya çıkıncaya kadar.
1.Belgenin aslı Türkiye Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, İçişleri Bakanlığı, Matbuat Umum Müdürlüğü, 030-10-266-793-25’no’lu dosyada bulunmaktadır.

FİLİSTİN’DE 40O YIL SÜREN OSMANLI-TÜRK BARIŞI

-Osmanlı yönetimi 1516-1917 yıları arasında 401 yıl Filistin ve Kudüs’ü yönetimi altında bulundurdu.
     -Osmanlı-Türk  yönetimi Hz. Ömer ve Selahaddin Eyyübi’nin uyguladığı tarihi adaleti sürdürerek farklı din mensuplarına serbestlik tanıdı.
     -Kanuni Sultan Süleyman Kudüs surlarını yeniden yaptırdı. Çok sayıda eser bıraktı.
     -Filistin ve Kudüs’te Türklerin varlığı barış ve huzur dönemini yansıtır.
    

    
    Osmanlı Devleti, daha önceki Müslüman yönetimleri gibi, üç büyük din tarafından kutsal sayılan bu bölgede Müslüman olmayan topluluklara karşı hoşgörülü tavrını devam ettirmiştir. Osmanlı arşiv belgeleri, Filistin’deki idarenin bölgede yaşayan Yahudiler'i dini vecibelerini yerine getirme konusunda ne kadar serbest bıraktığını açıkça göstermektedir. Osmanlı Devleti, Müslümanlar'a ait topraklarda yaşayan gayrimüslimler hususunda "Şer-i Şerif" adı verilen hukukun çizdiği sınırlar çerçevesinde hareket etmiştir. "Şer-i Şerif" denilen bu İslam hukukuna göre, Müslümanlarla barış yapan ve İslâm Devleti'nin hakimiyetini kabul eden gayrimüslimlere "Zımmi" denirdi. Din, dil ve ırk farkı gözetilmeksizin hepsine aynı şekilde Şer-i Şerif’e göre muamele yapılırdı. Müslümanlara ait topraklarda yaşayan zımmilerin aynı topraklarda yaşayan Müslümanlardan farkı, din ayrılığından doğan bir farklılıktı. Örneğin, Müslümanlar zekat vermekle yükümlü oldukları halde, gayrimüslimler zekat vermekle yükümlü değillerdi. Gayrimüslimler kazançlarına göre, senede bir defa "Cizye" denilen bir vergi vermekteydiler. Fakirler, işsizler, din adamları, yaşlılar ve hastalar ise bu vergiden muaftı.

     Gayrimüslimler askerlik yapmak zorunda da değildi. Aile hukuku, miras hukuku ve dinlerinin gereği olan diğer konularda, kendi inandıkları hukuki hükümler uygulanırdı. Bütün bunların yanında, gayrimüslimlerin de can, mal, namus ve şerefleri Müslümanlarda olduğu gibi gibi dokunulmazdı. Muhtaç gayrimüslimler, sosyal haklardan bir Müslüman ile eşit şekilde yararlanırdı. Bazı istisnaların dışında, devlet kademelerinde yer alabilirlerdi. Bütün hukuki davalarda müslim ile gayrimüslim farkı yoktu.

    Birçok Osmanlı beldesindeki kiliseler, havralar, mezarlar, arşivlerdeki belgeler, mahkeme kararları Müslüman hoşgörüsünün en büyük delilleridir. Hz. Ömer’in Kûfi hattı ile kaleme aldığı ve Kudüs’teki gayrimüslimlerin hak ve hürriyetlerini özellikle zikrettiği ve sonradan Osmanlı Sultanları'na ilham kaynağı olan fermanın aslı Osmanlı Arşivleri'nde hala mevcuttur. Filistin’in Osmanlı hakimiyetine girmesinin ardından Patrikhane'nin ve Hıristiyan toplulukların hak ve imtiyazlarını belirten çeşitli fermanlar çıkarılmıştır.

 OSMANLI Hz,ÖMER ADALETİNİ UYGULADI

     Hz. Ömer ile başlayan ve Selahaddin-i Eyyubi ile devam eden Kudüs’teki mukaddes mekanların fermanlarla teker teker sayılması ve burada yaşayan gayrimüslimlerin sahip oldukları hak ve hürriyetlerin tespit edilmesi adeti, bu topraklar Osmanlı yönetiminden çıkıncaya kadar devam etmiştir. Osmanlı Devleti farklı unsurlara hukuki bir statü ve serbestlik sağlayan millet sistemini Filistin topraklarında daha kapsamlı bir şekilde sürdürmüştür. Kısaca Kudüs, Osmanlı hakimiyeti altında tam bir barış ve huzur dönemi yaşamıştır.

     Osmanlı Devleti döneminde yaşadıkları barış ve huzuru özleyen bir çok Filistinli, baba ve dedelerine Osmanlı Devleti tarafından verilen ve kimlik belgesi yerine geçen tezkereler ile çeşitli evrakları bugün de saklamaya devam etmektedirler. Osmanlı İdaresi'nin Filistin'de bıraktığı derin izleri hala unutamayan Filistinliler "Osmanlı bu topraklardan gittiği günden beri oluk oluk kan akmaya devam ediyor." demekte ve o günleri özlemle yad etmektedirler. Yahudiler'e Filistin'de toprak satışını yasaklayarak siyasi planlarını alt üst eden Sultan II. Abdülhamid de Filistinliler arasında büyük bir saygı ve sevgi ile anılmaktadır.

     Filistin'in genelinde hâlen ayakta duran camilerin ve belediye binalarının çoğu da Osmanlılar tarafından inşa edilmiş binalardır. Bu belediye binalarının en güzelleri de Yafa ve Gazze belediyelerinin binalarıdır. Akka bölgesindeki su kanallarını, su yollarını (arkları), hanları, köprüleri, zaviyeleri ve benzeri eserleri görmezlikten gelmemiz mümkün değildir. Ancak Osmanlı'nın geriye bıraktığı eserlerin belki en güzeli Hicaz Demiryolu Hattı ve buna bağlı olarak gerek Filistin'in iç bölgelerinde gerekse kıyı kesimlerinde kurulan zarif istasyonlardır.
Not: Ayrıntılar için bak. http://www.cezmiyurtsever.com/

KUDÜS’TE TÜRK BAYRAĞI 400 YIL DALGALANDI

Kudüs şehrinin tarihi sur duvarlarını Kanuni Sultan Süleyman yaptırdı.
-Mescidi Aksa’nın dış duvarlarındaki mavi çiniler de Osmanlı eseridir.
-Kudüs’ün içindeki çok sayıda vakıf eseri dini yapı için Osmanlı ülkesinin kaynakları seferber edilmiştir.
-Osmanlı 1918 yılı içinde Filistin7i terk ederken geride tarihin hatırası çok sayıda tarihi yapı bırakmıştır.

Osmanlılar bütün Filistin şehirlerindeki ve özellikle el-Halil kentindeki kutsal yerlere ayrı bir önem vermişlerdir. Türkler'in Kudüs olarak adlandırdıkları Beytu'l-Makdis'in ise ayrı bir yeri olmuş ve gösterilen özenden en büyük payı burası almıştır. Kutsal Mescid-i Aksa'yı ve Kubbetu's-Sahra'yı Osmanlılar onarmış ve çevresine o sağlam kaleyi inşâ etmişlerdir.

       OSMANLI ESERLERİ

     Bunun yanı sıra oranın etrafındaki medreseleri, zaviyeleri, tekkeleri, çarşıları ve hanları tamir etmişlerdir. 1534 yılında, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Kudüs'ün etrafına 4200 m uzunluğundaki sur inşa edilmiştir. Bu surun Mescid-i Aksa ve Kubbetu's-Sahra duvarlarından itibaren uzunluğu 600 m'yi bulmaktadır. Yüksekliği bazı yerlerde 30 m'ye kadar ulaşır. Üst kısmın genişliği askerlerin üzerinde yürüyebileceği şekilde 2 m'dir. Bu surun yaklaşık 10 kapısı ve çok sayıda burcu vardır.
     Osmanlılar Hac yollarına da önem vermiş, bu yollar üzerinde çok sayıda konaklama yeri ve Kudüs'ün güneyinde bulunan Kanuni Sultan Süleyman çeşmeleri gibi çeşmeler açmışlardır. Bu çeşmelerden hacılar hâlâ istifade etmektedirler.
     Osmanlılar'ın bıraktığı eserlerin tümünü burada sıralamamız mümkün değildir. Burada sadece Kudüs suru içinde ve 1 km2'lik bir alan üzerinde bulunanlar ise da şunlardır:
     Kudüs tarihçisi Muciruddin el-Hanbeli Türbesi (1520), El-Ervâh (Ruhlar) Kubbesi, Hızır Kubbesi, Kırmızı Minâre, Sultan Hamamı (Günümüzde Süryâniler kilisesinin bir bölümünü oluşturmaktadır), Davud Peygamber Türbesi (Davud Peygamber kapısının 150 m. güneyindedir) (1523), Mahkeme Kapısı Sebili (Çeşmesi) (Kasım Paşa Sebili) (1526), Kudüs Kalesi Minâresi (1531) (1655 yılında onarımı yapılmıştır), Sultan Bereketi Sebili (1536), Vâd Yolu Sebili (1536), Silsile Kapısı Sebili (1536), El-Atem Kapısı Sebili (1536), Süleymân Sebili Kıraathanesi (1536), Nâzır Kapısı Sebili (1536).
     Osmanlıların (1530-1537) Yılları Arasında İnşâ Etmiş Oldukları Surlar, Kapılar ve Burçlar:
      El-Amud Kapısı (Dımeşk Kapısı) (Yeniden inşâ edildiği târih:1537), Sâhire Kapısı (1537), Laklak Burcu (1538), Siti Meryem Kapısı (1538), El-Halil Kapısı (Yafa kapısı) (1538), Peygamber Davud (a.s.) Kapısı (1538), Kibrit Burcu (1540), Mağribliler Kapısı (Zebel Kapısı) (1540), Bayram Çavuş Kulesi (1540), Bayram Çavuş Medresesi (1540), Haseki Sultan (1551), Mevleviye Camisi (1586), Muhammed Ağa Halvethânesi (1587), Nakşibendiler (Özbekiler) Zâviyesi (1616), Afganiler Zâviyesi (1630), Ali Paşa Mihrabı (1637), Yusuf Ağa Kubbesi (1681), Çorbacı Sebili Camisi (1685), Peygamber Mescidi (Hızır Namazgâhı, diğer adıyla Bahbah Kubbesi.) (1700), Şeyh Bedir Sebili (1740), Et-Tin (toprak) Kıraathanesi (1734), İzz Evi, (1790), Sultân Mahmud Eyvânı (1808), Esbât Kapısı (Harem) (1808), Veliyyullah Ebu Medyen Zaviyesi (Mağribliler zaviyesi) (1852).
Yapılış Tarihleri Bilinmeyen Osmanlı Eserleri:
    Disi Camisi, Ömeri Safir Camisi, Mus'ab Camisi, Han Sultan Camisi, Ebu Bekir Sıddık Camisi, Osman bin Affan Camisi, Suveyka Allun Camisi, Burak Camisi, Şeyh Reyhân Camisi, Şeyh Mekki Türbesi, Şeyh Hasan Türbesi, Hz. Süleymân (a.s.) Efendimizin Makâmı ve Camisi, El-Halil Kapısı Kabirleri, Attarlar Çarşısı Sebili, Zeytinyağı Hânı Sebili, Dercu'l-Vâd Sebili, Dercu Hitta Sebili, Dâri Şeref, Çok Sayıda Köprü, Çok Sayıda Çarşı..

    Bütün bu eserler sadece Kudüs şehrinde ve onun surları içinde kalan alan üzerinde bulunmaktadır. Üstelik bu şehir Filistin şehirlerinin en büyüğü değildir. Filistin şehirlerinin çoğunu buna kıyaslamak mümkündür.

Yazılı metinlerin kaynağı: “www.BARBAROS.com